Tek cümleyle; hayranlık uyandırıcı seviye de aşmış bir senaryoya sahip filmdir. özellikle de kendi adıma söylemek gerekirse, bundan önce izlediğim tüm filmlerde sadece the prestige’i izlerken aldığım hazzı, hiç bitmemesini istediğim tarifsiz duyguyu tekrar bana yaşattırdığı için yapımında emeği geçen herkese teşekkür ederim.
film hakkında detaylara gelirsek;
-
açıkçası ben sonunda, cobb’un çocuklarına gerçekten de kavuştuğunu ve filmin mutlu sonla bittiğini düşünüyorum. çünkü, filmin son dakikalarında; boşlukta kalan detaylar, o kadar güzel bağlandı ki, ben bile izlerken, film bittiğinde totemin düşüp, düşmediğini merak etmedim. benim için mutlu sonla bitmişti çünkü. ancak eve gelip, sözlüğe yazılanları okuduğumda diğer ihtimalden haberim oldu. ve aklımda da bazı sorular oluştu. hadi diyelim, cobb’un totemi topaçtı. topaç dönüşünü bitirdiğinde gerçek hayatta olduğunu kavrıyordu. peki ya ariadne’nin, totemi olan piyonun nasıl bir işlevi vardı? o; rüyada olup olmadığını, piyonu ne biçimde kullanarak anlıyordu? belki de ben filmi izlerken bazı detayları kaçırmışta olabilirim. ama bence en mantıklısı, bu film mutlu sonla bitmiştir arkadaş. katmanlı rüyalarından sırayla uyandılar, fikri ektiler, saito bazı referansları kullanarak cobb’u temize çıkardı. cobb’da çocuklarına kavuştu. bu yüzden son sahnede topacın akıbetinin muallakta kalması akıllarda son bir acaba sorusu bırakmaktan başka bir şey değildir bana göre.
son olarak hayatımda izlediğim en iyi filmler listesine bir giriş yapmıştır diyorum. açıkçası bende filmi izledikten sonra, birçok kişi gibi rüya görmeyi sabırsızlıkla bekliyorum. benim gibi, filmi izleyip çok beğenenlerin de artık her rüya gördüklerinde bu filmi hatırlayacaklarına ve gördükleri rüya üstüne kafa yoracaklarına da eminim. şahsen ben; artık göreceğim tüm rüyaları bir deftere yazmaya karar verdim. bakalım bizim bilinçaltımız ne saçmalıklarla dolu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder